asil, güzel, beyaz.

asil, güzel, beyaz.

hiç bilmediğim bir son… hazırlıksız yakalanış. hislerin karışıklığı, yersiz serzeniş. yolun uzunluğu, vazgeçiş. serim, düğüm ve çöküş. ağustos, 2021 çanakkale her muhasebenin sonunda suçlu çıktığım, içinde yaşamaktan bunaldığım koca bir şantiye burası. aynı istanbul gibi. yaşadığımız acı anılara “tecrübe” diyerek kendimizi teselli etmezsek nasıl atlatırdık onca şeyi ? tıpkı günah işleyip allah’a sığınmak gibi. sarhoştum …

acil şifalar.

acil şifalar.

bahçe kapısından sızdılar aralık kalmış neresi varsa hayatımın. bünyede bastırılmamış ne kadar isyan varsa oradan. daha asitli bir yalnızlık için dilek tutuyorum şarkılara. sırada ki benim şansıma diyorum, haberler başlıyor birden. benden hazin biçimde bahseden… kumsalların istenmeyen kaç kum tanesi varsa; önde gideniyim, her tazyikli akışta. zayii makamında bestelenmiş yazılar kaldı avluda. gitme diye yalan …

gerdan.

gerdan.

bu yol nereye gider ? bir kuğunun boynuna dokunurken… yol bi yere gitmez içerde düz saçlara uğrar ayaküstü bir akşamüstü. her plansız ürperişin sonu hüsran ve hüsran çok sanat müziği bir kelimedir. yol bi yere gitmez, o bir durma biçimidir. yol yoluyla gidilebilir yâre yoldan çıkılabilir apansız ve ömür bitebilir yoldan önce ama yol… bi …

yarım gönülle bir öpüş.

yarım gönülle bir öpüş.

aynı şeylerimiz az, ayrı şeyler eksik. ‘giderek’ artıyoruz. gitmeyince bişey olmuyor. urfa, nisan 2018. insanlar anlamadıkları şeyleri suçlayarak geçiştirir… peyami safa çok güzel bir şey söylemiş; suçlamak anlamaktan daha kolaydır. çünkü anlarsan, değişmen gerekir. neden bu kadar korkuyoruz değişmekten ? iyi hissetiğimiz şeyleri kaybederiz diye mi ? ya değişirken yeni ‘şey’ler keşfedersek ? bu ihtimal …

uzaylılar hoşgeldiniz.

uzaylılar hoşgeldiniz.

duyduğuma göre siz uzaydan gelmişsiniz. hele şöyle bi oturun bakalım, iki laf edek… hangi rüzgar attı sizi ? uzaylılar hoşgeldiniz. kurcalardı zihnimizi, uzaylılar hoşgeldiniz. sizi gördük, sevindik çok. karnınız aç mı ? yoksa tok ? atmosfer de ne var ne yok ? uzaylılar hoşgeldiniz. uyruğunuz hangi fasıl ? urbanız bu mudur asıl ? güneşle aranız …

varoluş edebiyatı.

varoluş edebiyatı.

yaklaşık bir yıl kadar önce bir gönderide, çevremdeki insanlarla kafa açmalık sohbet etmek için ‘tahminen hiç birimiz olduğumuzu zannettiğimiz kişi değiliz. egoistin tekiyiz.’ demiştim. kimseden ses çıkmadı. hiç kimse inkâr edip, özeleştri yapmaya yanaşmadı. var-oluşun / buraya kadar nasıl gelişin / biz şu anda ne yapıyoruz-un muhasebesini kendi kendime yapmaya devam ettim. günler, haftalar, aylar …

insan rejimi.

insan rejimi.

acayıp, bir sürü, kocaman dolu içim. hem insan, hem nesne. hem fikir, hem eylem… tükenmemek için elimden geleni yaparken, elimde olan enerjiyide yitirdim. akışına bıraktım, gittim. ‘amok koşucusu’ gibi koşarak… yolda fark ettim, gittiğim yerde kimsenin olmadığını. durdum şimdi, yolun ortasında… geri dönsem; bunca yolu boşa mı geldim ? ileriye gitsem; kimse yetişemez… giden bu …

bir yenilgi, bir yanılgı, bir çirkin.

bir yenilgi, bir yanılgı, bir çirkin.

bir anın içinde kalmak ne kadar sürer ? içtiğin biranın şerbetçi otuna kadar iliklerinde hissetmek ne güzel şey. 4 dakikalık bir şarkıda en sevdiğin kısım kaç saniye ? belki 30. dizgin etsem gönül atın; geçer göğün yedi katın. yalan dünya maslahatın; kâh biter, kâh bitmez çektim. biriktirdiklerim, yazdıklarımın yarısı. ön görüm: çok fazla yaşamayacağız. azmetmedim, …

ağ var!

ağ var!

  bizi yeni sulara götürecek akıntı durdu. uskumrunun ardında gidiyorduk. sürünün içindeydim, akıntı durdu. sırtımda zıpkın yarası… mutluydum mutlu olmasına nedense gitmiyordu kulağımdan ‘ağ var!!! ağ var!’ sesleri… deniz kızı girmiş düşünceme gayri ben iflah olmam. dolanınca ağ’a bi çocuk bile beni çeker sandala. bu kadar ağır olmasam… beni böyle koşturan; yaşama sevinci. kanal boyunca, …

bir kavgaya dahil olmak.

bir kavgaya dahil olmak.

bir kavgaya dahil olmak… ‘var’ olmak için savaşmak. fedakârlık yaptıkça eksiliyoruz, eksiliyoruz diyenlere kırılıyoruz. kırıldıkça da toparlanmak zorlaşıyor… tam herşey kötü gidiyor derken, üstünden bir martı geçiyor. bir sürü şiire, şarkıya ‘sanat’ olmuş o beyaz gibi görünen gri martı. kanatları rüzgardan aşınmış, mevsim canını sıkıyor. denizin üstünde üşümemenin hesabını yaparken gözünden kaçak balıklara küsmüş, balıkları …

karışıyor her şey, değişiyor herkes.

karışıyor her şey, değişiyor herkes.

  gözlerimi alan bokeh-bokeh şehir ışıklarının eşliğinde, arka planda karmaşık geçiş sohbetleri. bir yanda gölün üzerinde ılık esen rüzgar, fırsatı değerlendiren sivrisinekler; ve yakamoz… ne kadar zor durumda kalabilirsem o kadar kaldım. şimdi bu sessizlik o kadar net ki gözlerime ayrı bir perde inmiş gibi… karışıyor her şey, değişiyor herkes… sen ne kadar titiz olursan hayat …

hiç net değilsiniz.

hiç net değilsiniz.

bazı anlar ani gelişir, akışına bırakırsın. bu akışına bırakma olayı her zaman doğru seçenek gibi görünmesede yinede en kötü seçenek de sayılmaz. hayatımın son dönemlerinde, bilinçaltımda olduğum kişiyi-asıl fikirlerimi, gerçek hayata uyarlamaya-entegre etmeye dair çalışmaları net olarak uygulamaya başladım. nasıl ki ‘çömleği’ ayakta tutan dışındaki şekil değil içindeki boşluk ise bende onu baz aldım. içimdeki boşlukları …

merhaba dünya!

2007 yılından sonra ilk kez kendime ait bir sitede bir yazı yazıyorum. 10 yıllık aradan sonra merhaba sevgili web. Burada yeni yazılar yazıp, çektiğim fotoğraflar arasından paylaşmaya değer olanlara yer vereceğim. Ne kadar rezil olursak o kadar iyi.

saat kaç ? zaman hiç, içim taş.

saat kaç ? zaman hiç, içim taş.

‘boom pam – boom pam’ eşliğinde okumanız önerilir. (link) düşünsem tekrardan aklıma gelir diye not almadığım cümleler… hepsini unuttum. bu yazı en uzun yazım olsun. bu yaz da en güzel yaz olsun… olur mu ? zor. önce egoyu bi tazeleyelim; ben harikayım, sen enkaz. kime dokunsak altından enkaz çıkıyor. hikayeyi dinleyince kendini jiletleyesin gelir, o biçim. …

kafa boşluğu…

Hepimiz yorgunuz, herkes uykusuz. Kimsenin kimseye tahammülü yok. Herkes ağzına kadar başkası dolu. Kimse kimse için birşey yapmıyor. Mutlu olmak istiyoruz ama adım atmıyoruz. Çünkü her zaman ilk adımı karşı taraftan bekliyoruz. Beklentilerin içinde kaybolurken ikilemlerden ötürü yaşanması gereken günleri geride bırakıyoruz, ilerliyoruz. Eksik kalıyoruz. Hepimiz herşeyi biliyoruz, en tecrübelisi, en acı cekmişi biziz. Kendimizi …